Yargıcın sandalyesini rendeleyip tamir eden marangozun çok
özenle çalıştığını görenler neden bu kadar uğraştığını sormuşlar. İşini
titizlikle yapan marangoz şu cevabı vermiş: “Sandalyeyi çok iyi yapmaya
çalışıyorum. Günün birinde üstünde ben de oturursam rahat edeyim diye…” Hayatın
garip bir cilvesidir ki belli bir süre sonra, o marangoz hukuk okuyarak
gerçekten yargıç olmuş ve kendi yaptığı sandalyeye oturmuştur. Hayatta büyük
başarıların elde edilmesinde, tesadüfün ve şansın çok az payı vardır. Bazen atılganlık,
istenen sonucu alabilirse de en güvenli başarı yolu, çalışma ve sabır yoludur.
Başarılı insanlar ayrıntılardan nefret edenler değil, o ayrıntılar üzerinde
dikkatle çalışanlardır. Ünlü ressam Nicolas Poussin, başarısının sırrını şöyle
açıklar: “Yaptığın her işi, en iyi şekilde yapmaya gayret et!” Bir arkadaşı,
ona İtalyan ressamları arasındaki büyük şöhreti nasıl yakaladığını sorduğunda
Poussin şu cevabı vermiştir: “Çünkü ben yapılması gereken hiçbir şeyi ihmal
etmedim.” Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Etütler Dairesi’nde çalışan eski
mesai arkadaşım Maksude Ersoyu bir sohbet sırasında çok iyi bir kuruyemişçide
taptaze kahve çektirdiğini anlatmıştı. Haftanın birkaç günü Gençlik
Caddesi’ndeki dükkana öğle arası yürüyerek gider, kahve alıp gelirdi. Hiç
üşenmezdi. Kafamın bir köşesine attım bu konuyu. Birkaç ay sonra Anıttepe’de
Jandarma Sosyal Tesisler Müdürü arkadaşım İrfan Kaya’yı ziyarete gittim. Biraz
yemek sohbeti yaptıktan sonra nezaketini hiç azaltmayıp beni her zamanki gibi
kapıya kadar uğurladı ve uzaktan dükkanı gösterdi.
HEP KALABALIKTI
Şaşılacak bir durumla karşılaştım. Kuruyemiş dükkanında
dışarıya taşan bir kuyruk vardı. Kuyruğun üçüncü sırasındaki beyefendiyi
hatırlamaya çalıştım. Çok tanıdık bir sima idi: Eski Milli Eğitim Bakanı Hikmet
Uluğbay. Kuyruktakiler değişik kalem ürünlerden fazlasıyla satın aldıkları için
ilerleme çok yavaş oluyordu. Ben de kuruyemişçide kuyruk mu beklenir diye
vazgeçtim. Bir pazar günü karar verip o olağanüstü lezzetteki kuruyemişlerden
aldım. Tabii ki protein içeren fıstık, badem ve ceviz ağırlıklı! Şükran
Kuruyemiş’in sahibi Naci Bakırdağ, çok uzun yıllardır tanıdığım, işine aşık,
babacan tavırlarıyla dikkat çeken biriydi. “Ne yaparsan yap, en iyisini yap”
ibaresinin tam tanımıydı. Heyecanının hiç azalmadığını dükkanına her gidişimde
hissediyordum. 27 yıl önce dükkanını açmak için gerekli sermaye bulamadığından
ama çok istekli oluşundan dolayı kara kara düşünürken komşuları Şükran
Teyze’nin sıcak eli kendisine uzandı. Bu sıcak yakınlığı unutmayan Naci Bey dükkanına
“Şükran” ismini koydu.
SEÇME ÜRÜNLER
Sade, az kavrulmuş ve çok kavrulmuş şekilde ama her ürünün
yöresindeki en iddialısını satan Naci Bey, ay çekirdeğini İnegöl’den, bademi
Datça’dan, kabak çekirdeğini Ürgüp’ten, fındığı Giresun’dan, cevizi Çorum İskilip’ten,
leblebiyi Tavşanlı’dan, çam fıstığını Gaziantep’ten alırdı. Amerika’da yaşayan
ünlü Doktor Mehmet Öz’ün bir zamanlar kuruyemiş önerisini fazla abarttığını ve
satışların çok hızlandığını ama bundan da müdavim müşterilerine hizmet verememe
korkusunu yaşadığını dile getiren Naci Bey’in müdavimleri arasında Süleyman
Demirel'e kadar pek çok ünlü vardı. Yurt dışı seyahatlerimde
tanıdık yabancı dostlarıma Naci Bey’den aldığım kuruyemişleri hediye olarak
götürdüğümde ufak bir not düşüyordum: “Aman parmaklarınıza dikkat edin!”
Alacağı ürünü seçerken hiç üşenmeden Datça’daki en ücra köylere bile giden Naci
Bakırdağ’ın çocukları Duygu ve Berk babalarının en yakın destekçileriydi. Ne
zaman dükkana uğrasam Berk’in yakın ilgisiyle karşılaşırdım. Dünyanın en iyi
kuruyemiş dükkanlarına Paris’te rastladım. Yüzlerce çeşit kuruyemiş çok özel
sunumlarla satışa sunuluyor buralarda ve astronomik fiyatlarla. Ama hiçbirisi
Şükran’ın yanına yaklaşacak nefasette değil.
İŞİNİ ÇOK SEVERDİ
Naci Bey kuruyemiş hazırlamaktan müthiş keyif almaktaydı.
Ama balığa karşı ayrı bir tutkusu vardı. Bir teknesi vardı. Sık sık balık
yakalamaya ve yorgunluk atmaya giderdi. Bildiğiniz başarılı insanları
inceleyin, çevrelerine de yaydıkları bir motivasyon enerjisi olduğunu göreceksiniz.
Yaptıkları işlerde heyecanlı olmakla kalmazlar sizi de heyecanlandırırlar. İşte
ne zaman Şükran Kuruyemiş’e uğrasam elindeki kuruyemiş küreğiyle çalışan Naci
Bey’i görünce benim de heyecanım ondandı. Geçtiğimiz hafta yine bir kuruyemiş
krizim tutunca soluğu Şükran’da aldım. Ama son birkaç gidişimde Naci Bey’i
göremeyince merak edip sordum. Mide rahatsızlığı olduğunu öğrenince çok
üzüldüm, telefonla arayıp hatırını sormak istedim. “Telefonu açamıyor oğlu
bakıyor” denince durumun ciddiyetini anlamıştım. Fakat bir gün sonra telefon
çaldığında ekranda Naci Bey’in ismini görünce oğlunun bana kötü bir haber
vereceğini sezinlemiştim. Geçen cumartesi günü amansız mide rahatsızlığını
yenemeyen Naci Bey’i gözyaşlarıyla uğurladık. O, yaşantımızda en önemli unsurlarından
biri olan kaliteyi ve kaliteli hizmeti sundu bize hep. Unutmamız mümkün değil.
Varlıklı olmak mı, var olmak mı? Sen hep var olacaksın ve biz de sana hep
şükran duyacağız. Rahat uyu Naci Bey.
